Mutlu olmak zorunda mıyız?

11 April 2018 16:01  /  Kitaplar, Mutlu Beyin

Esra Karadoğan
Mutlu Beyin, Loretta Graziano Breuning
Hürriyet Kitap Sanat, 14.12.2017

Sürekli mutluluktan söz ediyoruz. Giysiler, bindiğimiz araba, içtiğimiz içecek bile bizi mutlu edeceği iddiasında… Pek çok kişisel gelişim kitabı ve yaşam koçu da aynı şeyi sayıklıyor. Peki bu kadar kolay mı? Loretta Graziano Breuning ‘Mutlu Beyin’de bambaşka bir bakış açısı sunuyor…

Geçmişte günlük hayatın içinde o kadar çok fiziksel acı vardı ki sosyal acılar ikinci plandaydı. Şimdiyse fiziksel acıdan, avlanmaktan, kazaya uğramaktan ya da kötü hastalıklardan daha az çekiyoruz. Sosyal hayal kırıklıklarına odaklanmak için daha fazla enerjimiz var. Daha az acının var olduğu bir dünyada daha çok acı çekiyor gibiyiz.”
Sürekli mutluluktan söz ediyoruz. Giysiler, bindiğimiz araba hatta içtiğimiz içecek bile bizi mutlu edeceği iddiasında bulunuyor. Pek çok kişisel gelişim kitabı ve yaşam koçu aynı anda sayıklıyor: “Bakış açını değiştir! Mutlu ol!” Peki bu, bu kadar kolay mı? Mutlu olmak zorundayız, çünkü herkes mutlu ya da herkes daha mutlu olmak zorunda gibi bir algı yerleşmiş durumda. Ne zaman ki kendi içimize dönüyoruz, o zaman bir sürü hayal kırıklığı, öfke ve acıyla yüzleşiyoruz. “Herkes mutluyken ben neden mutlu olamıyorum?” sorusu sessizce beynimizi kemiriyor. Fakat ‘Mutlu Beyin’in yazarı Loretta Graziano Breuning farklı bakış açısına sahip bir öğretim görevlisi ve “Hayatta kalmak üzere tasarlandık, sürekli iyi hissetmek için değil” diyerek bu duruma karşı çıkıyor.“Size hayatta kalmaya odaklanmış bir beyin miras kaldı. Siz böyle düşünmeyebilirsiniz ama bir toplantıya gecikme konusunda endişelendiğinizde ya da yanlış bir şey yediğinizde ya da her şeyin berbat gittiği bir günle ilgili endişelendiğinizde hayatta kalma odaklı beyniniz devreye girer.” Mutluluk beynimiz tarafından yönetilen bir his ve beynimizin, kendini çocukluktaki deneyimlerle şekillendirme ve genlerimizin de hayatta kalmasını önemseme gibi gariplikleri var. ‘Mutlu Beyin’, size mutluluğa giden yolda gerçekte var olmayan mucizevi çözümler sunmuyor. Sadece “Beynin, aslında çok da karmaşık olmayan fizyolojisini tanırsanız kendinizi mutlu etmeyi başarırsınız” diyor.
Gerçekten mutlu olmak mümkün mü? Çoğu insan, dünyanın gidişatını gösterip “Hayır!” cevabını verecektir. Evet, dünya kötü bir yer, üstelik gün geçtikçe daha kötü bir yer haline geliyor. “İçinde bulunduğumuz dünyanın gerçeğini görmezden gelemezsiniz, fakat sizi mutlu hissettiren nedenlerin peşinden gidip, beyninizde neler olup bittiğini bilirseniz bunu kontrol edebilirsiniz” diyor kitap ve beynimizde salgılanan dört mutluluk kimyasalını tanıtıyor: Serotonin, dopamin, oksitosin, endorfin. Bunları bilmek açacağımız kapının anahtarına sahip olmak gibi. Başlarda biraz zor gelebiliyor fakat tüm bunlar anlatılırken çok yalın bir dil kullanılmış, ilgiyi kaybetmeden okumaya devam ediyorsunuz.
“İşin üzücü yanı, mutluluğun da bir kısırdöngüsü olması” diyor yazar. Ulaşmak istediğiniz kariyer hedefi, yeni bir ev, araba, hatta büyük ödüller… Bunlar insanı mutlu edebilir, evet. Fakat o hayalini kurduğunuz ödülü aldıktan, tören bittikten bir süre sonra mutlu kimyasalların emilimi de biter. Beyin yine olası tehditleri gözden geçirmeye başlar, “Ya yeni projemi sevmezlerse” gibi düşünceler sizi ele geçirir. “Yeni bir gezegen bile keşfetseniz mutlu kimyasal salınımı sonsuza kadar sürmez. Gezegeninize her gün bakabilirsiniz ama yine de her an onu keşfettiğiniz zamanki mutluluğu hissetmezsiniz. O hissi yeniden istersiniz. Bu ihtiyacı başka yollarla doldurmaya çalışırsınız, bu da sizi yeni bir gezegen aramaya teşvik edebilir.” Bu yüzden yeni sevgili, yeni kariyer, yeni olan pek çok şey bizi heyecanlandırır.
Mutluluğa dair sorular hem kafanızı karıştırıyor hem de mutluluğun o kadar da gerekli olup olmadığından şüphe duyuyorsanız bu kitap tam da size göre.

Mutlu Beyin

Mutlu Beyin

11 April 2018 15:52  /  Kitaplar, Mutlu Beyin

 

Mutlu Beyin, Loretta Graziano Breunning
Bir Anne Doğdu, 11.2017

Loretta Graziano Breunning’in yazdığı, Aganta Kitap tarafından yayınlanan ve çevirisini Ebrar Güldemler’in yaptığı Mutlu Beyin’i okudum geçtiğimiz hafta. İlginç bir konusu var: İnsan motivasyon teorileri hakkında öğrendiklerinden ikna olmayan yazar, memeli hayvanları inceleyerek beyin kimyalarını çözmüş ve orada olup bitenler ona kendi kimyamızı -dolayısıyla hormon salınımlarımızı- kontrol edebileceğimiz fikrini vermiş olmalı ki bu konuda kaynaklar yaratmaya başlamış. Mutlu Beyin de bu kaynaklardan biri. Evet, kulağa oldukça ilginç geliyor. Kitap da oldukça ilginç zaten.

Okumaya ilk başladığımda yazarın davranışçı psikologlardan biraz fazla etkilenmiş olup olmadığını düşündüm. Bir kitapta, davranışçıların duygulara yaklaşımı hakkında bir benzetme okumuştum: insanları bir kahve otomatı gibi değerlendirdiklerinden bahsediyordu. Yani biri gelir, düğmeye basar, bir şey tetiklenir ve içeride bazı (hormonal) şeyler olur, kahve (yani tepki) meydana gelir. Kitabın başlangıcında davranışların tamamıyla hormonlara bağlanıyor olması bende bu etkiyi yaptı sanırım. Fakat sonrasında duygusal salınımlar için zihinsel bazı katkıların olması gerektiğiyle ilgili bölümler geldi, ben de kitabı okumaya devam etmeye karar verdim.

Duygu denince insanın aklına romantik şeyler geliyor. Kalbi şeyler. Halbuki duyguların kalple pek de ilgisi yok. Duygular zihinle ilgili şeyler.Duygularımızı beynimiz kontrol ediyor. Böyle söylendiğinde kulağa pek romantik gelmediğinin farkındayım ancak işin gerçeği bu. Bu nedenle eğer zihninizi kontrol etmeyi öğrenirseniz, duygularınızı da kontrol edebilirsiniz. Kitap bu gerçeği ve bunu nasıl yapabileceğinizi anlatıyor.

Kendini sürekli iyi hissedebilmek için kendini iyi hissetmeni sağlayan hormonları tanımak ve onları beynine -kendi kontrolünle- nasıl salgılatabileceğini öğrenmek kulağa çok hoş gelmiyor mu? Eğer bunu yapıp yapamayacağınızı denemek istiyorsanız bu kitabı okumalısınız. (Bir ipucu vereyim: Yapabilirsiniz.)

Kendimizi iyi hissetmemizi sağlayan dört hormon: Serotonin, Dopamin, Oksitosin ve Endorfin. Bunları beynimiz sadece bazı durumlarda salgılıyor. O durum ortadan kalktığında da hormon salınımı normal haline dönüyor. Bu “bazı durumları” öğrendiğinizde sürekli iyi hissedebileceğiniz şekilde beyninizi kontrol edebiliyorsunuz. Yani ruh halinizi belirli bir seviyede tutmayı başarabiliyorsunuz. Üstelik bunu öğrenmek 45 gününüzü alıyor.

Mutlu Beyin

Ceren Arseven
Mutlu Beyin, Loretta Graziano Breuning
Sabah, 22.10.2017

Mutluluk kimyasallarını doğal yöntemlerle salgılayabileceğinizi biliyor musunuz? Bilim insanı Loretta Graziano Breuning imzalı Mutlu Beyin adlı kitap 45 günde daha mutlu bir insan olmanızı sağlıyor

Mutlu kimyasalları yeni yöntemlerle salgılamayı başarsanız harika olmaz mıydı? Bunları, kendiniz için yararlı şeyler yaparken salgılamak iyi olmaz mıydı? California State Üniversitesi’nde öğretim görevlisi, Inner Mammal Enstitüsü’nün kurucusu ve Oakland Hayvanat Bahçesi’nde gönüllü rehber olan Loretta Graziano Breuning’e göre içinizdeki memelinin beynini anladığınızda bunu yapabilirsiniz.
Hepimiz mutlu olmak istiyoruz. Bunun en bilimsel yöntemi alışkanlıkları değiştirmek yani beynimizde yeni sinir yolları yaratmaktan geçiyor. Yeni bir sinir yolu inşa etmek için çok fazla para ya da zaman gerekmiyor. Sadece cesaret ve odaklanmayla, bu yeni davranışı kendinizi iyi ya da kötü hissetseniz de tekrarlamak yeterli.
Peki yeni bir alışkanlık kazanmak neden iyi hissettirmez? Breuning’e göre eski alışkanlıklar beyninizin asfalt anayollarına benziyor. Yeni davranışları işleme sokmak zor, çünkü onlar nöron ormanındaki dar patikalar. Bilinmeyen yollar tehlikeli ve yorucu, bu yüzden genelde bildiğimiz yollardan gideriz. İşte “Cesaret ve azimle yepyeni bir yol yaratabilir, 46. günde bambaşka bir siz olabilirsiniz” diyen Breuning’in önerileri…

45 günde daha mutlu bir sen

KÜÇÜK ZAFERLERİ KUTLAYIN 
Her gün başardığınız şeyler vardır, mutlu kimyasal için yeni alışkanlıkları bulun. Beklentilerinizi ayarlayın, böylece yaptıklarınızdan memnun olabilirsiniz.

HAREKETE GEÇİN 
Zamanınızı somut eyleme harcayın. İşinizi bırakma hayaliyle ya da çevrenizdekilere size yardım etmeleri için baskı yapmakla zaman harcamayın. Bu onların hedefi değil. Bunun yerine pratik gerçeklerle meşgul olun.

ÇITAYI YÜKSELTİN 
İyi hisler mücadele ettiğiniz şeyle ilgili “doğru yerde” olduğunuzda gelir. Eğer basket potası aşağıdaysa basket atmaktan memnun olmazsınız. Çok yüksekse zaten denemek için bir nedeniniz yoktur. Emek vermek, karşılığında ödül beklediğinizde ama bu kolay olmadığında keyiflidir. Potayı yükseltip işi eğlenceli hale getirebilirsiniz.

GÜLÜN
Gülmek endorfini tetikler. Sizi güldüren şeyler bulun ve onlara zaman ayırın. Ama küçümsediğiniz insanlara tepeden bakarak gülmek bunu yapmaz. Gülüyor gibi yapmak da işe yaramaz.

ARA SIRA AĞLAYIN 
Ağlarken fiziksel olarak endorfin salgılarız. Fakat yetişkinler genellikle ağlama isteğini bastırır ve bu da gerilim yaratır. Kendinizi serbest bırakmak rahatlama sağlar. Birkaç dakika ağlamak yıllarca bastırdığınız histen kurtulmanızı sağlayabilir.

VÜCUDUNUZU ESNETİN 
Gerindiğinizde endorfin tetiklenir. Herkes günlük rutinine gerinmeyi ekleyebilir. Çünkü bunu televizyon izlerken, sıra beklerken, telefonda konuşurken yapabilirsiniz. Orta derecede gerinmeler kasılmış bölgeleri hareketlendirir. Acı hissetmeden önce durun. Biraz acının iyi gelmesi daha fazlasının da iyi olacağı anlamına gelmez. 45 gün boyunca gerinirseniz o kadar zevk alırsınız ki her gün yapmayı iple çekersiniz.

GÜVENİLİR OLUN 
Oksitosin iki taraflı çalışır. İnsanlar size güvenebildiğinde sizin onlara güvenip güvenmemenizden bağımsız olarak iyi hissedersiniz. İnsanların size daha fazla güveneceği fırsatlar yaratarak oksitosinin keyfini çıkarabilirsiniz.

KONTROL EDEMEDİĞİNİZLE BARIŞIN 
Beyniniz kontrol edemediğiniz şeyler arar ve kontrol sizdeyken iyi hisseder. Fakat kontrolünüz genellikle sınırlı ve öngörülemezdir, bu yüzden de öfke baş gösterir. Sınırlı kontrolünüzle rahat hissetmeyi öğrenebilirsiniz. Bu, kontrolü bırakmak ya da vazgeçmek anlamına gelmez. Sorumlu olmadığınızda güvende hissetmek anlamına gelir.

Dört mutlu kimyasal
Dopamin: Aradığınızı bulmanın keyfi.
Endorfin: Acıyı örten coşku.
Oksitosin: Sosyal bağların konforu.
Serotonin: Sosyal önemin güveni.

Beyninizi eğitin
AYNA: Sahip olmak istediğiniz alışkanlığa sahip birisini bulun ve aynalayın.
DENGE: Hâlihazırda iyi olduğunuz mutlu kimyasalları geliştirin.
EKLEME: Eski mutlu köklerin üzerine yeni mutlu devreler inşa edin.
ENERJİ: Enerjinizi zor mücadelelere saklayın.
MİRAS: İçinizdeki memeliyi memnun etmek için bireysel varlığınızı koruyun.
EĞLENCE: Yeni davranışınızda eğlenceli bir yön bulun ve tekrarlayın.
PARÇALAR: Zorlu görevleri daha küçük parçalara bölün.
YAPABİLDİĞİNLE TATMİN OLMAK: En iyinin peşinde sonsuza kadar koşmak yerine tatmin edici bir çözüm daha iyi olabilir.
PLANLAMAK: Yeni devreler oluşturmaya başlayın ki ihtiyacınız olduğunda hazır olsunlar.
GÖZÜNÜZÜNDE CANLANDIRIN: Sinir yollarınız görünmez olsalar da inşa ediliyorlar.

Mutlu Beyin

Hep o aptal beynimiz yüzünden!

23 January 2017 18:54  /  Aptal Beyin, Kitaplar

fsafaf

Bürkem Cevher
Aptal Beyin, Dean Burnett
Radikal Kitap 23.12.2016

Beyninizde Neler Oluyor?

Tartışma programlarını izlediğinizde cahil konukların konunun uzmanlarına akıl öğretmeye çalıştıklarını görmüşsünüzdür. Benzer şekilde, eğitimli kesimin devlet büyükleri tarafından zaman zaman yerden yere vurulduğu da aşikar. Ülkemizde bilim insanları, yazarlar, düşünürler kısaca ülkenin aydın kesiminin sesi her geçen gün daha çok kesiliyor, bir kısmı hapislerde bir kısmı da işsiz olarak hayatlarını sürdürmek zorundalar. Artık aydın olmak imrenilecek bir durum değil düpedüz tehdit olarak algılanıyor. Aganta Kitap tarafından yayımlanan Aptal Beyin isimli kitap tüm bu olguları bilimsel açıdan ele alıyor ve suçluyu ilan ediyor: Aptal bir beyne sahibiz!

Sinirbilimci olan Dean Burnett, kitabında beynin hem verileri muazzam bir şekilde işleme gücünü gözler önüne seriyor, hem de beynimizin hiç umulmadık durumlarda bize hiç de istemediğimiz şeyler yaptırdığını ispat ediyor. İşte; tartışma programlarında rastladığımız cahil cesareti ile zeki kişilerin daha çekingen kalmaları beyinlerimizin bize oynadığı oyunların bir sonucu. Burnett’a göre, insanlara bireysel olarak hiçbir durumda yapmayacakları kötülükleri grup içinde şuursuzca yaptıran da bizden sürekli borç alıp geri ödemeyen dostumuza bir sonraki borç istediğinde yine borç verecek olmamızın sebebi de aptal beynimiz.

Egoist Beyin

Binlerce yıl önce, beynin basit bir amacı vardı; o da gereken her şeyi yaparak bedeni hayatta tutmak. Daha sonra, aletlerin icadı ve yaşamın daha da çetrefilli bir hale gelmesiyle birlikte beynimiz de duruma adapte oldu, gelişti; algı, akıl yürütme, bilinç, düşünme, düşündüğünü düşünme, dikkat gibi daha karmaşık bilişsel yetenekler geliştirdi.

Yine de başlangıçtaki ilkel beyin fonksiyonları ortadan kalkmadı. Beynin bölümlerinin büyük kısmı halâ temel fizyolojik fonksiyonlara, temel koordinasyona ve duyusal karmaşayı temizlemeye ayrılmış durumda. Bu temel özellikleri kontrol eden beyin kökü ile beyincik “sürüngen” beyin olarak adlandırılır.

Eski zamanlarda insanlar gördükleri bir karaltının yaşamsal bir tehdit olup olmadığına hemen karar vermek ve ona göre davranmak zorundaydılar. Aksi takdirde bir aslana yem olmak işten bile değildi. İşte beynimiz bu özelliğini yitirmedi; verdiğimiz kararların doğruluğuna güvenmemizi ve hemen karar vermemizi sağlamak üzere beyin hâlâ benmerkezci bir şekilde davranır. O nedenle de beynimiz egoyu güçlendirmek için belleği değiştirir, anılarımızı düzenler, kendimizi daha bilgili ve kontrol sahibi hissetmemizi sağlar.

Dunning-Kruger Etkisi

 Sinirbilimsel açıdan bakacak olursak, günümüzün toplumsal davranış biçimi olan entelektüalizm karşıtlığının ana nedeni beynin egoist olması ve kendini yüceltme çabalarıyla, tanıdık olmadığımız şeylerden korkma eğilimidir. “İnsanlar sosyal konumlarına ve esenliklerine değer verir ve kendilerinden daha zeki görünen birisi tehdit olarak algılanabilir.” Bizden daha zeki birisi alışık olduğumuzdan farklı bir nitelikle karşımıza çıkar. Bilmediğimiz ya da anlayamadığımız şeyler söyler veya anlamlandıramadığımız şekilde davranır. Beyin bu kişilerin tehdit olup olmadığını anlayamaz. İlkel çağlarda işine fazlasıyla yaramış olan “sonra üzülmektense tedbirli olmak evladır” içgüdüsü yani sürüngen beyin devreye girer, kendimizden daha zeki birine karşı şüphe ve düşmanlıkla yaklaşmaya başlar.

“Düşük zekâya sahip olanlar sadece zihinsel yetenekler konusunda eksik değil, aynı zamanda herhangi bir konuda kötü olduklarını fark etme yeteneğine de sahip değiller. Beynin benmerkezci eğilimleri kendilerini gösteriyor ve kişinin kendisi hakkında olumsuz görüşe sahip olmasını sağlayacak şeyleri bastırıyor. Ama aynı zamanda, kendi sınırlarınızı ve başkalarının daha üstün yeteneklerini tanımanın kendisi de zekâ gerektirir.” Bu durumda zeki olmayan bir birey daha zeki olmanın ne demek olduğunu bilmemekte, kendi bildiklerinin mutlak doğrular olduğuna inanmakta, egoist beyinleri de onlara tam bir cahil cesareti vererek yersiz bir özgüven sağlamaktadır. İşte bu duruma Duuning-Kruger etkisi adı verilir.

Oysa ki zeki insanların büyük bir bölümü, aksine kanıtları olsa da kendi yeteneklerini ve başarılarını olduğundan daha az değerli görür. Bunun bir nedeni, düşündükleri ve yaptıkları şeylerin kolay olduğunu düşünmeleri ve diğer herkesin de aynı şekilde düşündüklerini varsaymalarıdır. Üstelik yeni şeyler öğrenmeye, yeni bilgiler edinmeye başladıkça aslında bildiklerinin ne kadar az olduğunu fark ederler. Böylece iddialarda bulunurken kendilerine olan güvenleri azalır.

İşte tartışma programlarında izleyicilerin bir kısmını çileden çıkartan durumun nedeni budur. Konunun uzmanları kendilerine yanılma payı bırakırken konu hakkında yetersiz bilgiyle tartışmaya katılanlar kendi bildiklerini mutlak doğru kabul eder. Karşısındaki uzman kişinin kendisinden daha farklı bir fikir ortaya atmasını ya kabul edemez ya da o fikri zaten anlamaz. Bu durumda sürüngen beyin devreye girer, uzmanları tehdit olarak algılar ve vücutları bu tehdide yönelik tepki vermeye başlar; yani öfkelenirler ve sesleri daha çok çıkar.

İyi Haberler de Var

Elbette durum bu kadar kötü değil. Beynimiz eğitilebilir; daha zeki ve bilgili olabiliriz. Aptal Beyin’i okurken kitlelerin karizmatik bir lider peşinden nasıl koştuğunu, nasıl manipüle edildiklerini ve hatta insanlık dışı kötülükleri nasıl yaptıklarını göreceksiniz. Kişiliklerimizin beyin yapımızda ne gibi değişikliklere neden olduğunu (ya da beyin yapımızın kişiliklerimizi nasıl etkilediğini) öğreneceksiniz. Üstelik bunları görüp öğrendikçe beyninizi eğitebileceğinizi anlayacaksınız. Beynin hangi bölgelerinin karar almada daha etkin olduğunu, hangi bölgelerin anılarımızı sakladığını gördükçe beynin ne muhteşem bir organ olduğunu fark edeceksiniz. Trilyonlarca veriyi işleyip hayatta kalmayı başarıyorsak arada bazı kazaların olması kaçınılmaz, yine de beynimizin önlenebilir aptallıkları yapmasına izin vermemekte fayda var. Zira insan akıllı bir varlık ve aklıyla aptal beynini eğitebilir, doğruyu ve yanlışı ayırt edebilir; kısaca daha iyi bir insan olabilir.

Aptal Beyin

Biji orgazm

20 September 2016 12:39  /  Kitaplar, Yaşasın Orgazm
Biji orgazm

Can Tülük
Kaos GL 16.05.2016

Kurdi DER İzmir’in Kürt Dili Bayramı’nı kutlamak amacıyla düzenlediği etkinliklerden biri olan Dengbej Divanı’na katılmak üzere Tepekule Kongre ve Kültür Merkezine gittim. Kürtçeyi bildiğimden değil dengbejlerin icrasından duyduğum hazdan dolayı severim dengbej divanlarını; blues’u sevdiğim gibi.

Etkinliğin olduğu gün Tepekulede iki farklı etkinlik vardı. Dengbej divanından diğer bir de mezuniyet etkinliği. Sırtımda çantayla gidince kapıda duran polisler önce mezuniyet için geldiğimi sandılar. Usulen sordukları ‘mezuniyet için mi geldin?’ sorusuna ‘ Hayır Kurdi DER’in etkinliğine geldim’ cevabını verince ‘bizim güvenliğimiz için orada bulunan’  polisler üst araması yapacaklarını söylediler. Çantamı ve poşetimi en küçük gözüne kadar arama işlemi başlamış oldu. Fakat çantamda onları küçük bir sürpriz bekliyordu: YAŞASIN ORGAZM.

Devamını Oku
Yaşasın Orgazm: Sıradışı Bir Orgazm Rehberi

Ela Deniz
Yaşasın Orgazm, Dorian Solot ve Marshall Miller
Amargi Dergi 13.03.2015

“Adına da Derler Seks!” sayısı için Yaşasın Orgazm: Kadınlar İçin Sıradışı Bir Orgazm Rehberi kitabından bahsetmemek olmaz! Çünkü bu çalışma kadın orgazmı konusunda en ayrıntılı ve açıklayıcı kaynaklardan biri ki böyle bir kaynağa – hele ki Türkçe – erişmek oldukça zor. ABD’de ülke çapında tanınan ve kadın orgazmı konusunda uzman seks eğitmenleri olan Dorian Solot ve Marshall Miller’ın hazırladıkları muazzam bir çalışma olan kitap Türkçe’ye Haziran 2014’te Deniz Aycan tarafından çevrilmiş ve Aganta Yayınevi’nden çıktı. Çevirisi de müthiş ve bu sayede bir çırpıda okunuyor. Yazarların kırk beş eyalette 2000’den fazla kadın, trans ve erkek üzerinde gerçekleştirdikleri araştırmadan bilgiler de oldukça önemli. Pek çok katılımcının yorumunu okuyabilme şansı, yalnız olmadığımızı hissettirmesi ve hatta göstermesi açısından çok kıymetli.

Solot ve Miller kitabı, kadın orgazm uzmanları, yeni başlayanlar ve ikisi arasında kalanlar için yazdıklarını söylüyorlar ki tam da bu dengeyi sağladıklarını düşünüyorum. Evet, çoğumuz için orgazm ‘sorunlu’ konuya dönüşebiliyor. Pekçoklarımız için mesele ya partnerden kaynaklanıyor, ya bedenlerimize karşı mesafelerimizden ya da bizim kafamıza zorla örülen duvarlardan… Kimilerimiz için böyle bir sorun yok – ki o o zaman yaşasın orgazm! Farklı cinsiyetlerden ve cinsel yönelimlerden insanlara, kadın cinselliği ile ilgilenen herkese hitap ediyor bu rehber. Seks yapan kadınların orgazma giden yolunu keyifle süslemek adına partnerlerine (erkekler için de bir bölüm var, lezbiyen partnerler için de) ve kadınlara tavsiyelere, yaygın bilinen yanlışlara, sormaya bile çekindiğimiz hatta kimi zaman arkadaşlardan bile sakladığımız cinsel pratiklerle ilgili sorulara ve sorunlara dair açıklamalara da yine bu kitapta erişebilirsiniz.

Devamını Oku
Bize bir fırt Batı ahlaksızlığı

Canberk Beygova
Yaşasın Orgazm, Dorian Solot ve Marshall Miller
Birgün Kültür Sanat 19.10.2014

Değil rüşvet, küçük bir hediye alan cumhurbaşkanlarının istifa ettiği, ırkçı, cinsiyetçi söylemlerde bulunan siyasetçilerin siyaset hayatının bittiği, vergi kaçıran kişinin ülkenin en zengin adamlarından biri de olsa hapis yattığı, kimsenin de onu paralel/teğet/eşkenar mağduru vatansever iş adamı göstermediği Batı ülkeleri, nedense belli bir siyasi görüş tarafından ülkemizde ahlaksızlık ihracatçısı olarak algılanır. Buradaki ‘nedense’ kadın ve cinsellik meselelerinden ötürüdür çoğunlukla, “çalsınlar ama iş de yapsınlar” mottosuyla siyaset okuyan milletimin iradesinde.

Kafayı kadına takınca kürtajından kimle el sıkışacağına, kimle nerede öpüşebileceğinden kaç çocuk yapacağına kadar her konuda fetva üretiyor siyaset. “İmam” bunu yaparsa cemaat ne yapar? Adamın biri sokakta karısını öldürür, ötekisi karısını 43 yerinden tornavidayla yaralayıp televizyonda alkışlanır (Gerçi Türk toplumu bu konuda oldukça anlayışlı. Yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarında kilit isim olan Reza Zarrab’ın da karısını canlı yayında alkışlayıp acısına gözyaşlarıyla ortak olmuştu canım güzelim stüdyo seyircisi). Hal böyle olunca da kadın örgütlerinin, çeşitli feminist grupların sokağa çıkıp ilettikleri talepleri ülkenin kalitesini hızlıca özetleyiverir: Yaşam hakkı. Cinayetler durdurulsun. Şiddete son. Meanwhile in Turkey.

Devamını Oku
Melek Özman: Yaşasın Orgazm!

Ayşe Arman
Hürriyet Pazar 24.08.2014

Her şey, o sarı zarftan çıkan kare kitapla başladı.

Beyaz, insanın içini açan bir kapak, üzerinde minik kırmızı bir kalp ve siyah dana gibi harflerle ‘Yaşasın Orgazm’ yazıyordu. Altında da,  Gülümsedim. Ve Aganta Kitap’tan çıkan bu faydalı esere birkaç günümü ayırdım. Resmen çalıştım. Yazarı, Dorion Solot ve Marshall Miller. Orgazm konusunda tanınmış, uzman Amerikalı seks eğitmeni onlar. Üniversitelerde kadın orgazmı, sağlıklı cinsellik, güvenli seks gibi konularda konferanslar ve seminerler veriyorlar. Konuya hâkim iki arkadaş anlayacağınız. Ben kitabı gerçekten sevdim ve içindeki bazı bilgileri sizinle de paylaşmak istedim, bugün de kitaptan bazı bölümler okuyacaksınız… Kitap aslında, “Orgazm saplantınız olmasın! Seksin temel meselesi orgazm değildir. Sadece orgazma takılırsanız başka birçok şeyden mahrum kalırsınız…” diyor. Ama tabii ki orgazm olursanız da ne âlâ! Olmazsanız gülüp geçin ya da iç çekin! Esas olarak, “Kurtul bütün o toplumsal baskılardan, öğretilerden, ayıplardan, yasaklardan, bedenine kulak ver, rahatla ve keyfine bak!” diyor. Kadın orgazmının ne olduğundan başlıyor, bugüne kadar literatüre geçmiş seks araştırmacılarının (Kinsey, Masters and Johnson vs.) orgazmı nasıl tanımladığından devam ediyor, işte o sırada klitorise tosluyoruz! Sen nelere kadirsin klitoris! Ve ‘vajinal orgazm efsanesi’ni yerle bir ediyor. Tek bir kadın orgazmı olduğunun kanıtlandığını söylüyor. Bütün orgazmlardan, cinsel ilişkiyle olanlardan bile klitoris sorumluymuş. Vajina kasları ancak orgazm başladığı andan itibaren devreye giriyormuş. ‘The organ’ klitoris yani! Evet, biliyorduk. Ama Türkçeye böyle faydalı bir eser çevrilmemişti bugüne kadar! Bir sürü ayrıntı var, kolay okunuyor, eğitici, öğretici ve eğlenceli. Biz Türkiye’de pek çok konuda olduğu gibi, seks hakkında konuşmama hastalığına tutulmuşuz, konuşmuyoruz. Çünkü her şey ayıp, yasak! Düzgün otur, bacağını kapat, gülme, itaat et, mastürbasyon yapma, kendine zevk verme, bedenini keşfetme… Ben işte bir itiraz duygusuyla bu habere giriştim. Sonra karşıma Filmmor’cu kadınlar çıktı. Onlar da bir ‘klitoris filmi’ yapmışlardı. Gittim filmin yönetmeni Melek Özman’la da konuştum. Sonra hızımı alamadım… Psikolog Rana Şen’e ulaştım, sorularımı sordum. Derken Profesör Arşaluys Kayır’a… İkisi de çok çarpıcı şeyler anlattılar. Önümüzdeki günlerde okuyacaksınız. Bu arada pek çok çiftle cinsel hayatlarını da konuştum. Aaa bir baktım, bir dosya oldu elimde… Bugün başlıyoruz, Allah ne verdiyse gidiyoruuuz…

Devamını Oku

photo-1452827073306-6e6e661baf57

Bürkem Cevher
Azla Mutlu Olmak, Francine Jay
Arka Kapak, Ağustos 2016

Bütün iletişim araçları üzerinden “mutlu olmamız için gereken ürünlerin” reklamlarının bombardımana uğruyoruz. Temel ihtiyaç ürünlerinden olmadıkları halde onlarsız asla yaşayamayacağımıza inandırıldığımız pek çok ürünü satın almak için kapitalizmin baskısı altında borç içinde yaşamaya çalışıyoruz. Bu arada daha önceden satın aldığımız, kâh kullanıp eskittiğimiz kâh bir iki kere kullanıp atmaya kıyamadığımız eşyalar evimizde birikmeye devam ediyor. Yepyeni kalmış bir şeyi “Bir gün ihtiyacım olur, neme lazım,” diyerek saklıyoruz.

Giysi dolabımda son yirmi yılda sahip olduğum 34 ile 46 beden arası her bedene uygun kıyafetler var. Böylelikle kilo verirsem ya da alırsam fazla para harcamayacağımı düşünüyorum. Oysa dolabımdaki bütün kıyafetler sıkış tepiş, âdeta fışkırıyorlar. Ama şu an bulunduğum bedene uygun giysilerimi toplasanız, bir raf ve dolabın çok küçük bir kısmını kaplar. Aynı durum evdeki kitaplık, banyo dolabı, çalışma odası, salon ve mutfak için de geçerli. Evimde çok fazla eşya var: Bir gün ihtiyacım olacağı inancıyla hiçbir şeyi atamıyorum.

Devamını Oku
Bir kadının sahip olabileceği en iyi koca arkeologdur

Banu Yıldıran Genç
Kadınların Hınzır Bilgeliği, Michelle Lovric
Radikal Kitap 26.02.2016

Aganta Kitap Yaşasın Orgazm’dan sonra biz kadınlara bir güzellik daha yaptı ve aforizmalardan hoşlananlara yüzlerce ünlü kadından sözler içeren Kadınların Hınzır Bilgeliği’ni yayımladı. Dünyaca ünlü birçok kadından hayat dersi alabileceğimiz cümleleri bir çırpıda okumak, bazen feyz almak bazen lafı gediğine koymak için hep el altında tutmalık bir kılavuz.

Erkekler Mars’tan kadınlar Venüs’ten tarzı klişelere hiç inanmazdım, ta ki bir oğlum olana dek. Onu büyüttüğüm bunca senede toplumsal rolleri göz ardı etsek bile gözlemlediğim çok net bir gerçek var: Kadınlar konuşarak iyileşiyor, erkeklerse genelde susarak.

Devamını Oku